Ben 1 yaşındayken annem ve babam ayrılmışlar. Babam beni yıllarca ne aradı ne de sordu. Ben 15-16 yaşlarına geldiğimde beni aramaya başladı. Fakat o zaman da ben onunla görüşmek istemedim. O zamanki aklımla “Bu zamana kadar beni aramadı. Bundan sonra beni aramasının ne anlamı var ki?” gibisinden düşüncelere sahiptim. Bu arada şunu da belirtmeden geçmeyeyim. O yaşlara gelene kadar ne annem ne de akrabalarım, babam hakkında tek kötü laf etmediler. Annem, özellikle yakın çevremdeki akrabalarımı bu konuda uyarmış. Belirli bir yaştan sonra ben artık sormaya başladığım için onlar ondan sonra bana olan bitenleri anlatmaya başladılar.
Şöyle bir düşünüyorum da geçmişe dönüp baktığımda hiçbir zaman bir babanın yokluğunu hissetmedim. Hani Türk filmlerinde babası olmayan çocuklar gibi bir halim yoktu. Sanki babamın yanımda olmayışı çok normalmiş gibi geliyordu. Hatta onunla doğru düzgün hiçbir şey paylaşmadığım için çoğu zaman, hatta hiç aklıma bile gelmiyordu. Anneme ne kadar teşekkür etsem azdır. Benim için hem anne hem de baba olmuş ben farkında olmadan. Ben büyürken yanımda bir baba figürü olmadığı için ve ev içerisinde dedeme herkes baba dediği için ben de dedeme bir süre baba demişim. 🙂 Ben o yılları hatırlamıyorum gerçi. Dedem benim için Türk sinemasının Hulusi Kentmen’i gibiydi. Benim hem dedem hem de manevi babamdır. Nur içinde yat dedem…
Şimdi bana sorsanız “Baba” kelimesi senin için ne ifade ediyor diye. Size bir cevap veremem. Çünkü bu kelimenin benim için bir anlamı yok. Aklımda hiçbir şey canlanmıyor. “Anne” dendiğinde hissettiğim o duyguyu “Baba” kelimesini duyduğumda hissetmiyorum. Nötr’üm yani. Ne iyi ne kötü hiçbir duygu yok içimde. Kısacası içimde hissetmem gereken ama hissetmediğim boş bir yer var içimde. Bu durumdan mutsuz falan da değilim. Sadece insan hissetmediği bir şey için bir yorumda bulunamıyor.
Aranızda bu yazıyı okuyanların çoğu babasıyla birlikte büyümüştür. Size nasıl benim bu anlattıklarım anlamsız geliyorsa, sizin babanıza karşı hissettiğiniz duygular da bana aynı şekilde anlamsız geliyor.
Babamın beni arayıp sormama nedenini hiç sormadım. Bir araya geldiğimizde kendisi bazı şeyleri anlattı zaten. Gezip tozmak, eğlenmek daha cazip geldiği için beni arayıp sormadığı belli. Annem “Babana her zaman seninle görüşmesini, arayıp sormasını, ilgilenmesini söylemiş olmama rağmen babana neden arayıp sormadığını sormuyorsun? Sormaya hakkın var.” demişti. Ben de anneme şu yanıtı vermiştim. “Babama, beni neden aramadığıyla ilgili hesap sorsam bana ne cevap verebilir ki? Vereceği yanıt ne olursa olsun hiçbir yanıt beni tatmin etmeyecek.” Yaklaşık 15 sene gibi bir süre için yapılacak hiçbir açıklamanın benim gözümde bir değeri yok.
Benim kendi adıma aldığım ders, ileride olur da kendi çocuğum olursa benim yaşadıklarımı kendi çocuğuma yaşatmamak. Eğer çocuğum olursa, her ne kadar sağlıklı olması daha önemli olsa da yine de bir erkek çocuğum olsun isterim. Bunu istememdeki neden, çocuğumun bana karşı hissedeceği duyguyu, davranışı, sevgiyi görmek. En azından çocuğumu görerek “Demek ki babayla birlikte büyüyünce böyle oluyormuş.” diyebilirim sanırım. Bir nevi empati yapıp kendimi çocuğumun yerine koyabilirim. Belki içimdeki o boşluk bu şekilde az da olsa dolabilir. Bilemiyorum.
Bu yazıyı, içimdekileri biraz olsun dökmek ve beni daha yakından tanımak isteyenler için yazdım. Bu kadar özelini paylaşmaya ne gerek vardı diye düşünenler olabilir. Sonuçta bunlar benim duygularım ve yaşanan olaylar da geçmişte kalmış olaylar. Bu yüzden paylaşmakta bir sakınca görmüyorum.
Haddim var mı yok mu bilemiyorum. Fakat bu yazıyı okuyan babalar umarım kendi çocuklarıyla aralarındaki bağı kuvvetlendirirler ve benim yaşadıklarımı kendi çocuklarına yaşatmazlar. Çünkü neresinden bakarsanız bakın. Babası hayattayken babasız büyümeyi hiçbir çocuk istemez…
Comments of this post